“Korkuyorsunuz,” dedi. “Korkuyorsunuz ve
bu yüzden bizi öldürüyorsunuz. Aslında bizden
iğrendiğiniz için öldürmüyorsunuz. Kendi içinizdeki
korkuyu bastırmak, kendinizi bizim karşımızda güçlü
hissetmek için öldürüyorsunuz!”
Burnumun ucunda duran hamam böceğinin bir
insan gibi konuşması nedense bana garip gelmemişti de,
bu sözleri garip gelmişti. Gözlerini gözlerime dikmiş,
antenlerini sallıyor ve kendinden emin bir şekilde
konuşuyordu. Simsiyah ve iri bir hamam böceğiydi. Ben
yatağımda tam uykuya dalmak üzereyken, hatta belki de
dalmışken ve uykuyla uyanıklık arasındayken büyük
ihtimalle tuvalet ya da banyodan gelmiş, yatağıma
tırmanmış, burnumun üzerine kadar çıkmıştı. Onu kovmak,
burnumdan atmak için elimi kaldırmaya çalışmış ama
başarılı olamamıştım. Zira halk arasında “karabasan” ya
da “enkebit” olarak adlandırılan uyku felci durumu
yaşıyordum. Hani bilirsiniz, gecenin bir yarısı
uyanırsınız; bilinciniz yerindedir, etrafınızda olan
bitenin farkındasınızdır ama vücudunuzu bir türlü
kıpırdatamazsınız; elinizi, kolunuzu oynatamaz,
bağırmaya çalıştığınızda sesinizi çıkaramazsınız. İşte
ben de böyle bir durumdaydım ve ilk defa bu kadar
yakından gördüğüm bu iri, siyah hamam böceğinin
konuşmasını dinlemek zorundaydım.
“Korktun mu?” diye sorarak konuşmaya
başlamıştı burnuma ilk tırmandığında. Benim cevap
ver(e)mediğimi görünce - ki, sanırım cevap
veremeyeceğimi biliyor ya da hissediyordu – konuşmaya
devam etti. “Evet,” dedi. “Korktun. Aslında sen ve
türdeşlerin hep korktunuz bizden. O yüzden de bizi
gördüğünüz yerde ezerek öldürüyorsunuz.”
Sonra biraz durdu, antenlerini oynattı,
burnumun üzerinden gözlerime biraz daha yaklaşarak
“Korkuyorsunuz,” dedi. “Korkuyorsunuz ve bu yüzden bizi
öldürüyorsunuz. Aslında bizden iğrendiğiniz için
öldürmüyorsunuz. Kendi içinizdeki korkuyu bastırmak,
kendinizi bizim karşımızda güçlü hissetmek için
öldürüyorsunuz!”
Aslında ona cevap vermek, hayatım boyunca
hamam böcekleri de dahil olmak üzere neredeyse hiçbir
böceği öldürmediğimi söylemek istiyordum ama birden
aklıma tek tük öldürdüğüm böcek ve sinekler gelince
vazgeçtim. Üstelik yaşadığım uyku felcinden dolayı
herhangi bir şey söyleyebilmem de olanaksızdı zaten.
Burnumun üzerinde, gözlerimin tam önünde
duran bu gece ziyaretçisi, bir şeyler düşünüyormuş veya
birilerine acıyor ya da tiksiniyormuş gibi kafasını
oynattıktan sonra tüylü ön sol bacağını havaya
kaldırarak hırıltılı sesiyle konuşmasını sürdürdü:
“Gücünüze gidiyor. Küçücük, iğrenç
yaratıklar olarak gördüğünüz bizlerin, siz öldükten
sonra mezarınızda sizleri yiyecek, kemirecek, bitirecek
olması zorunuza gidiyor. Öldükten sonra bile büyük bir
hataya düşerek ‘onur’ olarak adlandırdığınız o kahrolası
gururunuzu inciteceğimizi düşünmeniz bizden korkmanıza
neden oluyor. Bir kedi kadar büyük olsaydık belki de
evinizde besleyip seveceğiniz bizleri, küçük olduğumuz
ve bizden iğrendiğiniz için öldürmüyorsunuz. Küçük
olmamıza rağmen bizden korkmayı hazmedemediğiniz için
öldürüyorsunuz bizi! Ne kadar küçük olursak sizin
korkunuz da o kadar büyüyüp büyüklüğünüz küçülüyor!
Küçük boyutlarımıza rağmen sizi korkutmamız, büyük
cüssenizin yanında daha da büyük gururunuzu paramparça
ediyor.”
Hamam böceği bunları söylerken yavaş
yavaş kendime gelmeye, kaslarımın gevşemeye başladığını
hissettim. Sanırım – tüm uyku felçlerinde olduğu gibi –
birden tekrar uykuya dalıp birkaç saniye içinde bu
durumdan çıkmış olarak uyanacaktım. Ama bu geceki uyku
felcimde bana eşlik eden tüylü, iri, siyah hamam böceği
de kendime geleceğimi hissetmişti ve galiba bu yüzden
arkasını dönerek burnumdan inmek üzere hamle yaptı. Tam
burnumdan dudaklarıma inecekken birden döndü ve “Hoşça
kal!” dedi, “Bir daha beni görmeyeceksin. Tabii
yaşarken. Ama sen ölünce… Sen ölünce ben ve tüm
dostlarım mezarında seni bekliyor olacağız!”
İşte tam o esnada ani bir uykuya dalarak
birkaç saniye sonra da uyandım. Uyku felci durumum
geçmişti. Sırt üstü yatıyordum ve bir müddet karanlıkta
tavana baktım. Sonra baş ucumdaki gece lambasını yaktım
ve sağ tarafıma dönerek kafamı yastığa koydum. Gözlerim
yastığıma bakar şekilde beş on saniye kadar durduktan
sonra yastığın ucundan sallanan iki küçük anten, sonra
küçük siyah bir kafa gördüm. Küçük bir hamam böceğiydi.
Yastığın üst tarafına tırmandı, bir müddet bana baktı;
hiç de korkmuş görünmüyor ve kaçmak için hiçbir hamle
yapmıyordu. Hareketsiz durarak onu izledim, o da bana
baktı uzun süre. Sonra arkasını döndü ve hızlıca
kayboldu. Yatağımdan hemen kalkıp odanın her tarafında
onu aradıysam da bulamadım.
Gitmişti. Ama gitmeden önce kafasını öne
eğip antenlerini oynatarak bana selam verdiğini ve
gülümsediğini çok iyi biliyordum… |