Bu filmi tesadüfen buldum. Önceleri öylesine bir bakayım
derken, bir baktım ki; filmin içine dalmış gitmiş,
konunun ve özellikle “Charly” karakterini canlandıran
başrol oyuncusu Cliff Robertson'un hayranı olmuşum.
Ancak Cliff Robertson'un bu filmdeki rolüyle 1968
yılında “En İyi Erkek Oyuncu” oscarını aldığını
öğrenince bu hayranlığımın boşa olmadığını anladım.
İlk izleyişimin hemen arkasından (bu sefer daha
yoğunlaşarak) ikinci kere filmi izlediğimde filmden
aldığım zevkin azaldığını değil, giderek arttığını
gördüm. Bir bilim-kurgudan ziyade bir dramı yansıtan
film hakkında araştırma yapma ihtiyacı duyunca
öğrendiklerim beni filme daha da bağladı. 1968 yılı
yapımı bu film, Daniel Keyes'in “Algernon'a Çiçekler”
adlı kitabının bir uyarlamasıydı. Kitap ülkemizde iki
ayrı adla (“Algernon'a Çiçekler” ve “Kobay” olmak üzere)
değişik zamanlarda piyasaya çıkmış. Kitabın (internette
yaptığım araştırmayla) konusunu okuyunca (genellikle çok
olumlu eleştiriler ve övgüler almış olan) bu kitabı
okumaya karar verdim. Aslında (kitap uyarlaması
filmlerin çoğunun çevirisini yaparken yaptığım gibi)
önce kitabı okumayı düşündüm ancak, eğer önce kitabı
okursam filmden aldığım zevkin azalabileceğine karar
verip, kitabı okumayı daha sonraya erteledim. Zira film
bu haliyle o kadar güzel, samimi, içten ve duygu yüklü
ki, bu büyüyü kaybetmek istemedim.
Konusu kısaca 5-6 yaşlarında bir çocuğun zekâsına sahip
olan ve okumasını yazmasını düzeltmek için bıkmadan
usanmadan gece okuluna devam eden Charly adındaki bir
yetişkinin bir klinikte yapılan testler ve ameliyat
sonrası IQ'sunun çok yüksek düzeylere erişmesini, ancak
bu gelişmeyle birlikte hayatı ve insanları görüp
tanıdıkça yaşadığı dramı ve bu arada aşkı keşfetmesini
anlatıyor. Klinikte testlere tabi tutulan Charly,
Algernon adında bir fareyle yarışıyor hep. Algernon bir
kobay faresi ve her testte Charly'yi yeniyor. Charly ile
bu fare arasında ister istemez bir dostluk oluşuyor.
Charly kendisini yendiği için bu fareye kızmıyor, onu
kıskanmıyor. Sadece sürekli olarak büyük bir hayranlıkla
farenin çok zeki olduğunu söylüyor. Ancak bir noktadan
sonra, kendisinin de zekâsı gelişince Algernon'la aynı
kaderi paylaşabileceğinin farkına varıyor. Sonrası ise
harika bir teknoloji eleştirisi ve kalp sızısı…
(İzleyince ne demek istediğimi anlayacaksınız.)
İnternette okuduğum kadarıyla kitap Charly'nin
günlükleri şeklinde devam ediyor ve Charly ilk başlarda
yazarken günlüğü bol miktarda imlâ hataları, yazım
yanlışlarıyla dolu. Ancak kitap ve günlükler ilerledikçe
Charly'deki zekâsal ilerlemeye paralel olarak bu
yanlışlar da kayboluyor. (Bu kitap tekniğiyle de kitabı
okumak için sabırsızlanıyorum.) Filmde işin bu yönüne
yer verilmemiş ve kısaca başka bir şekilde anlatılmış
olmakla birlikte, yine de Charly'nin ilk başlardaki
heceleme, yazım, imlâ yanlışlarına yer veriliyor.
Bugüne kadar çevirisini yaptığım bazı filmleri pek
sevmedim, bazılarını ise çok sevdim. Ama ilk defa
(özellikle konusu ve oyunculuğuyla çok göz dolduran) bir
filmin benim dışımda da olabildiğince çok sinemasever
tarafından izlenmesini arzu etmekteyim. Yine de bazı
sinemaseverlerin hoşuna gitmeyeceği ihtimalini de göz
önünde bulundurarak şöyle söyleyeyim: Ben kendi adıma
filmi çok sevdim ve başucu filmim olarak belirledim.
Kitabı okuyunca film hakkındaki düşüncelerim değişir mi,
bilmiyorum. Ama Cliff Robertson'un oyunculuğu,
canlandırdığı Charly karakterinin o masum, saf,
iyiniyetli, sevecen ve çocuk bakışlarıyla, yüz ifadeleri
hayatım boyunca hiç aklımdan çıkmayacak. |