Burada uzun uzun İngilizcenin öneminden, dünyada ne
kadar kişi tarafından konuşulduğundan, nasıl öğrenilmesi
gerektiğinden, ne kadar kolay olduğundan ya da neler
yapılması gerektiğinden bahsetmeyeceğim. Bunları
genellikle hepimiz biliyoruz ve ayrıca ilerleyen
derslerimizde bu hususları zaten hep birlikte göreceğiz.
Benim burada asıl bahsetmek istediğim İngilizcenin
yapısı, Türkçe ile arasındaki farklar ve bu yapının
nasıl bir mantıkla kurulduğu.
Türkçe gerçekten çok güzel bir dil, ancak kendimizi
Türkçe ifade ederken bazı yapısal ya da mantıksal
zorluklarla karşılaşmamız kaçınılmaz. İsterseniz bunu
bir örnekle açıklayayım:
Türkçe olarak bir cümle kuralım. Ancak bu cümleyi
kurarken hep soru sorarak gidelim. Amacımız cümleyi
kuran kişinin ne yapacağını öğrenmek olsun. Şöyle
başlayalım:
Ben... (Evet, sen?
Ne yapacaksın, ne yapıyorsun, ne yaptın?)
Ben bu akşam...
(Evet, bu akşam? Ne yapacaksın, ne yapıyorsun?)
Ben bu akşam saat 8:00'de...
(Evet, saat 8:00'de? Ne yapacaksın, ne yapıyorsun?)
Ben bu akşam saat 8:00'de
arkadaşlarımla birlikte... (Evet,
arkadaşlarınla birlikte? Ne yapacaksın, ne yapıyorsun?)
Gördüğünüz gibi cümleyi kuran kişiye sürekli soru
sormamıza rağmen cümlenin tamamı bitmediği için henüz ne
yapacağına / ne yapıyor olduğuna dair bir cevap
alamadık. Devam edelim:
Ben bu akşam saat 8:00'de arkadaşlarımla birlikte
sinemaya... (Aslında
biraz şekillendi cümle, ancak hâlâ soru işaretleri var.
Evet, ne yapacaksın sinemaya? Gidecek misin, bakacak
mısın, göz mü atacaksın?)
Ben bu akşam saat 8:00'de arkadaşlarımla birlikte
sinemaya film izlemeye gideceğim.
(Sonunda cümleyi kuran kişinin ne yapacağını öğrendik!
Cümlenin başından beri ayrıntılar o kadar çoktu ki,
fiile / yükleme yani ne yapılacağını öğrenmeye en son
sıra gelebildi.)
Şimdi de bu cümleyi soru - cevap şeklinde İngilizce
olarak görelim:
I... (Ben) (Evet,
sen? Ne yapacaksın, ne yapıyorsun, ne yaptın?)
I will go...
(Gideceğim) (Görüldüğü gibi cümleyi kuran kişinin ne
yapacağını hemen öğrendik, üstelik zamanını da
biliyoruz: Buradaki "will go" ifadesinden olayın henüz
gerçekleşmediğini, gelecekte olacağını anlıyoruz.
Üstelik zaman kipi olarak içinde "will" geçen cümleler
genellikle bir niyet belirttiğinden; bu "gitmek"
eyleminin / olayının kesin olmadığını, genel bir niyet
olduğunu da cümlenin hemen başında öğrenmiş oluyoruz.)
Cümleyi kuran kişinin ne yapacağını öğrendiğimize göre
artık ayrıntı sayılacak soruları sormaya geçebiliriz:
Nereye gideceksin?
I will go to the cinema...
(Sinemaya gideceğim.)
Ne zaman?
I will go to the cinema tonight...
(Bu akşam sinemaya gideceğim.)
Saat kaçta?
I will go to the cinema tonight
at eight o'clock... (Bu akşam saat 8:00'de
sinemaya gideceğim.)
Neden gideceksin?
I will go to the cinema tonight at eight o'clock
to watch a film... (Bu
akşam saat 8:00'de sinemaya film izlemeye gideceğim.)
Kimle gideceksin?
I will go to the cinema tonight at eight o'clock to
watch a film with my friends.
(Bu akşam saat 8:00'de sinemaya film izlemeye
arkadaşlarımla birlikte gideceğim.)
Görüldüğü üzere İngilizce cümlenin hemen başında kişinin
ne yapacağını öğrendikten sonra sorular sorduk ve
ayrıntı sayılacak unsurlara cevaplar aldık. Her soruya
verilen cevap fiilin arkasından geldiği için sorular
belli bir mantık silsilesi içinde soruldu ve cevaplar da
belli bir mantıkla verildi. Sonunda da bu mantığa göre
bir cümle oluştu. Ancak özne ve yüklemden (I will go...)
sonraki her ifade, sadece cümleyi biraz daha açmaya
yönelikti.
Sonuçta söylemek istediğim şu: İngilizce (gramer
açısından) bu kadar basit bir dil. Kendi içinde belirli
bir mantığı var ve bu mantığın (deyimler ve bazı özel
durumlar dışında) neredeyse hiç istisnası yok. Bu yüzden
de temel ifadeleri, kelimeleri ve püf noktalarını
bildikten sonra İngilizce cümleleri sorular sorarak
kurmak hem mümkün hem de çok kolay. Gerisi ise biraz
pratik, biraz tecrübe, biraz da kendine güven...
Sanırım anlatmak istediklerimi doğru bir şekilde ifade
edebilmişimdir. İngilizce cümlelerle haşır neşir oldukça
yukarıda verdiğim örneğe benzer cümleleri test etme
imkânımız da bolca olacak. Şimdilik İngilizceyle ilgili
olarak bu kadar sohbetin yeterli olduğunu düşünüyorum.
Sakın ola ki, İngilizcenin söyleniş kuralları, kendine
özgü bazı zorlukları gözünüzü korkutmasın. Sonuçta
bunların hepsi dil ve kulak alışkanlığıyla kendiliğinden
gelişip gider. Yeter ki, İngilizceyi sevelim ve zaman
ayıralım. |